Kayıtlar

Kendimden

Resim
Sonunda uzaktan da olsa dersler başladı ve öğrenciliğime geri döndüm. Ne iş yapıyorsun diyenlere profesyonel öğrenciyim diyeceğim bundan sonra :) Kampüste olmak, hocalarla yüz yüze ders işlemek, ders aralarında çay kahve içip arkadaşlarla sohbet etmek, kütüphanede ders çalışmak, raflarda kitap aramak, fotokopi sırası beklemek falan eğlenceli oluyordu, ama buna da şükür. Sınavı kazandığımda koskoca dört yıl nasıl geçecek diyordum, şimdi üçüncü sınıftayım. On tane dersim var, içlerinde beni en çok heyecanlandıranlar "Psikolojik Danışma İlke ve Teknikleri", "Psikolojik Danışma Kuramları", "Psikolojik Testler" ve "Kültüre Duyarlı Psikolojik Danışma". Her dönem psikolojik danışmanlığa daha da yaklaştığımı hissediyorum ve bu beni inanılmaz motive ediyor.  Bir de asla içimde kalmasını istemediğim bir sevdam var ki onun içinde bu dönem ilk adımı attım ve sınavsız ikinci üniversite imkanı sayesinde açık öğretimde "Sosyoloji" lisans bölümüne kayd

SEYİR

Resim
35 yaşa bir kala sorgulamaya, iç hesaplaşmalara devam ediyorum. Bunca yıldır hayattayım yani nefes alıp veriyorum, yiyorum içiyorum, uyuyup uyanıyorum, bir evlilik yürütüyorum, bir çocuk yetiştirmeye çalışıyorum, öğrenciliğin gereklerini yerine getiriyorum, biraz anneyim, biraz eş, biraz evlat, biraz kardeş, biraz arkadaş. Sosyal rollerim arasında gidip geliyorum. Kendimle sürekli bir kavga halindeyim. Kah geçmişte yaptığım hatalara odaklanıyorum kah gelecek planlarıma, hayallerime söyleniyorum. Bazen olduğum yere şükredip vay be neler başarmışım diyorum, bazen de şu yaşta hala nelerle uğraşıyorsun, bir baltaya sap olamadın diyorum.  Bir baltaya sap olabilmek için tam olarak ne yapmam gerekiyordu? Üniversiteyi bitirince bir işe girip çalışmak ve para kazanmak mıydı bir baltaya sap olmak? Eğer öyleyse olamadım evet. Peki bu düşünceye saplanıp kendimi hırpalayıp hayatı çekilmez mi kılmalıyım? Ya da ikinci kez okuduğum üniversite bitince çalışmaya başlayacağım günlere odaklanıp gelecek ha

Tarafını Seç!

Resim
Mutlu olmak mı istiyorsun, mutsuzluktan ölmek mi? Kim bile bile mutsuz olmak ister ki, deli misin, tabi ki herkes mutlu olmak ister, herkes mutlu olmak için çabalar. Her güne bugün mutlu olmak istiyorum, mutlu olmalıyım, mutlu olmak için bir şeyler yapmalıyım diye uyanıyoruz değil mi? Kimse geceleri yastığına başını koyarken şimdi bir güzel uyuyayım da sabah dünyanın en mutsuz insanı olayım demiyordur eminim ki. Mutlu olmak için hep bir çaba içindeyiz. Bir şeyler olacak, bir haber gelecek, bir beklentimiz gerçekleşecek, çok istediğimiz bir şeyi alacağız, bir şeylerde çok başarılı olacağız, çok kazanacağız, çok sağlıklı olacağız... Bizi mutlu edeceğini düşündüğümüz şeyler saymakla bitmez. Mutlu olmak için ne kadar çok sebebimiz var değil mi? Yeterince çabalarsak eğer çok mutlu olabiliriz.  İyi bir semtte güzel bir ev alsak, son model bir araba çeksek kapımızın önüne, çocuğumuzu en iyi okullara göndersek, şıkır şıkır giyinsek, pahalı restoranlara gitsek, arkadaşlarla tatillere çıksak, ma

İnsan Ne İşe Yarar?

Resim
Ha ni Tolstoy' un bir kitabı var ya "İnsan Ne İle Yaşar" diye, o aklıma geldi ve düşündüm. Sonra insanın ne ile yaşadığını düşünmeyi bırakıp ne işe yaradığını düşünmeye başladım ve inanmayacaksınız ama insan denen varlığın ne işe yaradığını bulamadım. Doğaya bakıyorum mesela, hayvanlara, ağaçlara, hatta mikro boyutlara iniyorum ve bakterilere filan bakıyorum, hep bir amaç, bir işe yararlık görüyorum. Ağaçlar, bitkiler desen türlü çeşitli faydaları var, oksijen üretiminden tut da erozyonu önlemeye kadar. Bakterilere bakıyorum, onlar da aynı şekilde, oksijen üretenini mi ararsın, çöpleri öğütüp ayrıştırıp doğaya kazandıranını mı?  İneği düşün, otçul, kimseye zararı olmayan hatta tam aksine etinden (malesef!), sütünden yararlanılan bir hayvan, koyun, kuzu, keçi ve türevleri ona keza. Tavuk desen, en başta yumurta denen o mucizevi besin deposunun kaynağı zaten. Arılar bal yapıyor ama bu dünya üzerinde daha önemli bir görevleri var zira  Einstein "Arılar yok

Hayatın Anlamı?

Resim
Evdeyiz güya ama uzay boşluğunda gibiyiz.  Salınıyoruz amaçsızca.  Nereye varacağımızı bilmiyoruz.  Havalar ısınıyor, güneş göz kırpıyor.  Sokakta çocuk sesleri yok, evlerde gergin ve asık suratlar. Günler birbirinin aynı, değişen tek şey sayılar ve artan korkular. Sosyal psikoloji dersinde korku ve kaygı arasındaki farkı anlatmıştı hoca. Korku insanları bir arada durmaya iter kaygı ise yalnızlaştırır demişti. Şimdi her şey tepe taklak oldu. Korkuyoruz, her şeyden çok bir arada olmaya ihtiyaç duyuyoruz, ama yapayalnızız. Aile bireyleri bile aralarına mesafe koymak zorunda. Bakışlarımızın bile birbirine değmesinden korkar olduk. Öğreniyoruz da aynı zamanda. Aldığımız nefesin nasıl da pamuk ipliğine bağlı olduğunu mesela. Ne küçük şeyleri kendimize dert ederken her şeyin aslında ne kadar da anlamsız olduğunu, unuttuğumuz değerleri hatırlıyoruz mesela, ama hayatımıza tekrar katma şansımız olacak mı bilmiyoruz. Bir mağazada kasa sırası beklemek, trafikte sıkışıp

Nasıl Gidiyor Hayat?

İnsanlık zorlu bir sınavdan geçiyor, ilk olmadığı gibi son da olmayacak. Şansı yaver gidenler hayatta kalacak, gitmeyenler veda edecek. Hayatta kalanlar da fiziksel ve psikolojik olarak nasıl etkilenecek zaman gösterecek. Her açıdan sorgulanması gereken bir süreçteyiz. Biz tuzu kurular, evde kalabilenler, kendi "OHAL" ini ilan edip evine kapanabilenler nispeten şanslı sayılırız, ama eminim ki bu şansa sahip olanlar da endişeli, mutsuz. Hiçbir şeye konsantre olamıyoruz, sürekli haber sayfalarını güncelliyoruz. Bir kaosun içinde savruluyoruz.  Bizler evlerimizde endişe çukurunda debelenirken çalışmak zorunda olanlar? Eşim her akşam işten döndüğünde kucağına atlayıp sarılamadığı için ağlayan oğlum mesela? Sağlık çalışanlarının ve ailelerinin yaşadıklarını tahmin bile edemeyiz zaten. Bu süreci fırsata çevirmemiz söyleniyor. İyi de nasıl? Söylemek kolay. Yine de akıl sağlığımızı korumak zorundayız elbette, eğer hayatta kalırsak lazım olacak çünkü. Ben bütü

Nietzsche Ağladığında

Resim
1931 yılında ABD' nde dünyaya gelen ve ailesi ekonomik sıkıntılar içerisinde hayatta kalmaya çalışırken kendisini kitap okumaya adayan Irvin D. Yalom tıp eğitiminin ardından psikiyatri alanında uzmanlaşır ve bu alanda birçok ders kitabının yanında neredeyse tüm dünyada milyonlarca insan tarafından okunan romanlar da yazar.  Nietzsche Ağladığında , benim ilk kez lise yıllarında adını çokça duyup okumaya çalıştığım ama anlamak konusunda çok da başarılı olamadığım bir kitaptı. Aradan yıllar geçti, ben büyüdüm, farklı tarzlarda birçok kitaplar okudum, düşüncelerim olgunlaştı, anlama kapasitem arttı ve en önemlisi de psikolojiyle tanıştım. Bu kitabı tekrar elime alana kadar psikoloji, sosyoloji ve felsefe alanında okuduklarım ve okulda öğrendiklerim kitabı bir solukta okumamı ve okurken inanılmaz bir keyif almamı sağladı. Yalom, bu kitapta öyle güzel bir  kurgu yapmış ki, okurken hem öğreniyorsunuz, hem sorguluyorsunuz hem de acaba şimdi ne olacak diye merak ediyorsunuz.